DS – Bölüm 2.3 [H]

Doppio Senso – Bölüm 2.3



Önceki Bölüm | İçindekiler | Sonraki Bölüm


  

Uzun bir duştan yeni çıkan EunHa'nın yüzü, banyodan çıkarken kızardı. Yatağına gidip, yattıktan sonra iki cevapsız çağrısının olduğunu fark etti. 20 dakika içinde iki çağrı. EunHa hemen numarayı geri aradı. Kısa süre sonra, onu bütün gece rahatsız eden ses çağrıyı yanıtladı.

 

- Shin KyungHyun konuşuyor.

 

“Ben Lee Eun…”

 

Neredeyse yanlışlıkla gerçek adını söylemek üzereydi ama sözünü bitirmeden önce dudaklarını ısırdı.

 

“Ben Lee HaEun. Neden aradın?"

 

Daha önce hiç böyle bir hata yapmamıştı, bu yüzden kalbi çarptı. KyungHyun sözcüklerini uzatarak cevap verdi.

 

- Sadece eve döndüğünden emin olmak istedim.

 

"Beni dairemin önüne kadar bıraktın."

 

- Ama kapını kapattığını görmedim.

 

“O zaman bir dahaki sefere beni kapıma kadar götürmelisin.”

 

KyungHyun'un nefeslerini hafifçe duydu. Telefonun diğer ucundaki adamın sessizce güldüğünü hayal edebiliyordu.

 

"Neden gülüyorsun?"

 

- Seni kapına götürüp, hiçbir şey yapmadan arabama geri dönecek özgüvene sahip değilim, Lee HaEun-ssi.

 

“… Böyle zamanlarda ne söylemem gerekiyor?”

 

- Ne istersen söyleyebilirsin. Bu senin uzmanlığın değil mi?

 

KyungHyun'un sesi düşüktü. Arka planda başka bir şey duymadı. Aniden hafif bir şıngırtı sesi duydu. Kulağa likör içiyormuş gibi, buzun cama çarpma sesi geliyordu. Şu anda sabah biriydi.

 

Onu arayan kişi o olmasına rağmen, gece geç saatlerde konuşmaktan nefret etmedi. Kişinin gizli arzuları daima gecenin karanlığında kendini gösterirdi. Geceleri onun farklı bir yanını görse bile korkmaya gerek yoktu. EunHa'nın sesi yumuşadı ve sesi büyüleyici geliyordu.

 

“Yönetici, bütün sekreterler için her zaman böyle mi davranıyorsun?”

 

- Nasıl davranıyorum?

 

“Bir sekreteri sırf eve gelip gelmediğini sormak için arıyorsun.”

 

- Etrafımdakilerin yorucu günler geçirmesi kaçınılmaz. Hatta bazıları bazı tehlikelerle bile karşılaşabilir.

 

“Aah.”

 

EunHa ona teşekkürlerini tatlı bir şekilde fısıldayacaktı, ama KyungHyun fırsatı olmadan önce konuşmaya devam etti.

 

- Örneğin, birisi dairene yaklaşabilir ve bana senin aracılığınla ulaşmaya çalışabilir.

 

EunHa'nın dudakları cevap vermek üzereyken açık kaldı. İri gözlerini kırpıştırdı. İmkansız olmasına rağmen, neredeyse YongJoon'un o gece dairesine geldiğini biliyor gibiydi. Vücudu aniden gerildi ve kalbi çarpmaya başladı.

 

- Ama ilk kez birini kişisel olarak aradım. Çalışanlarımın iyi durumda olduğundan emin olmak için genellikle birini gönderirim.

 

“......”

 

- Yani sekreterlerin tümüne böyle muamele edip etmememe ilişkin sorunuzla ilgili olarak cevabım 'hayır'.

 

EunHa yanağını ısırdı ve derin, sessiz bir nefes aldı. KyungHyun'un sesi onu baştan çıkarıyormuş gibi görünse de sakindi. Neredeyse onu test ediyormuş gibiydi. Kesinlikle uyuşturucuyla uçmamıştı.

 

- Neden çağrılarıma cevap vermedin?

 

“… Duş alıyordum.”

 

- Uzun duş alan biri olmalısın. Seni 20 dakikada iki kez aradım.

 

"Evet efendim. Ve duşumu bitirdikten sonra, hiç bir kıyafet giymeden rahatça yatağa giden tipte biriyim.”

 

EunHa konuyu değiştirmek istedi. Girişimi boşa gitmedi. KyungHyun yumuşak bir şekilde kahkaha attı. Bardağa çarpan buzların sesini duydu. İçkisinden bir yudum alıyordu.

 

- Şimdi bile mi?

 

"Elbette."

 

- Bunu görmek isterim.

 

Düşük sesi kulağına ulaştı. EunHa yutkundu, ağzı kurudu. Cep telefonunu diğer eline aldı. Telefonunu tutan el artık ter ile nemliydi.

 

“Sadece güvenliğimi kontrol etmek için aradıysan, şimdi telefonu kapatabilir miyiz?”

 

- Elbette.

 

Çağrı sona ermedi. Sanki ikisi de telefonu önce kapatmaya cesaret edemiyor gibiydi. Sessizlik devam etti. EunHa aramayı önce kapatmış olabilirdi ama kapatmadı. Çünkü sessiz kalırken bir şey hakkında tereddüt ettiğini hissetti. KyungHyun konuştuğunda zihnini garip sessizlikten uzak tutmak için beşe kadar sayıyordu.

 

- Seni hafife aldığım için özür dilerim Sekreter Lee. Dürüst olmak gerekirse, bu yüzden aradım.

 

“Birisinin güzel bir yüzü olması iyi bir iş yapamayacağı anlamına gelmez.”

 

KyungHyun bir şey söylemedi. EunHa yumuşak bir şekilde kıkırdadı.

 

"Sadece şaka yapıyordum. Hiçbir şey söylemezsen, olay garip hale gelir.”

 

- Gerçek buydu, bu yüzden söyleyecek bir şeyim yok.

 

“… Bu bir iltifat, değil mi?”

 

- Neden soruyorsun?

 

“Güzel olduğum için beni kovup kovmayacağınızı merak ediyordum.”

 

KyungHyun yavaşça güldü.

 

- Seni kovmam gerekip gerekmediğimi merak ediyordum. Yakalandım mı?

 

“Beni gerçekten kovmayı planlıyorsan, merak etmezdin.”

 

- Buna söyleyecek bir şey düşünemiyorum. Başım ağrıyor.

 

Tembel sesi, sanki kendisiyle konuşuyormuş gibi geliyordu. Bu konuşma daha uzun sürmeden ve Shin KyungHyun konuşmayı istenmeyen bölgelere yönlendirme şansı bulamadan önce EunHa resmi bir şekilde konuştu.

 

“…Yarın geldiğimde çeşitli ağrı kesiciler getireceğim. Ofiste görüşürüz, efendim.”

 

EunHa çağrıyı hızla sonlandırdı. Işıkları kapattı ve yatağa girdi. Sonra yorganı yukarı çekti ve başını örttü. Huzursuz bir zihnin devası uykuydu. Yapmak zorunda kaldığı her şeyi düşünmek bile onun karışık hissetmesine neden oldu. Shin KyungHyun onu test etmeye devam ederken, kendini tereddüt içinde hissedebilirdi. Hedefine düzgün bir şekilde ulaşmak istiyorsa, zihninden geçen huzursuz düşüncelerin üzerinde duramazdı.

 

EunHa kıpırdandı ve döndü, sonra nefesleri yumuşadı ve uykuya daldı. Tüm bu süre boyunca EunHa'nın dairesinin önüne park edilmiş araba, nihayet motorunu çalıştırdı ve gecenin içinde kayboldu.

 


 

“Haaa...”

 

Tenha, büyük bir otel odasında, KyungHyun tamamen çıplak bir halde, geniş bir kanepede oturuyordu. Eli hareket ediyordu. Aletine kan ilerlerken düz bir çubuk gibi dik duruyordu. Bir karıncalanma hissinin penisinde aşağı indiğini ve skrotumun tabanına ulaştığını hissetti.

 

Bugünden sonra inanılmaz derecede yorgundu ve otel odasına varır varmaz gözlerini kapatmayı planlıyordu. Ancak Lee Eunha'nın görüntüsü puslu zihninden ayrılmadı. Bu kadar güçlü bir arzu dalgası hissetmesinden bu yana uzun zaman geçti.

 

“Bugün Shin KyungHyun'u beceremedim, bu yüzden şu anda çok ıslandım. Gözlerimi kapatırsam, çirkin yüzünü görmek zorunda kalmam. O olduğunu hayal edersem işe yarayacağını düşünüyorum.”

 

Zehirli sesini yangın alarmının içinde sakladığı böcekden duymuştu. Sözlerini duyduğunda neredeyse arabadan fırlayıp ve doğrudan dairesine gidecekti. Gerçekten başka biriyle seks yapmayı planladıysa ve duymak zorundaysa, buna dayanamazdı.

 

"Kurtar beni…"

 

Genç bir kız nefeslerini sessiz tutmaya çalışırken ve gözyaşları dökülürken fısıldadı. O küçük kız artık orada değildi. EunHa şimdi bir yetişkindi. Şimdi serbestçe kokusunu yayan bir çiçek gibiydi. İnsanlar ona yumuşak davranmak isterdi, ama güzelliğinin altında keskin zehirli dikenlerini saklayan bir çiçekti.

 

Lee EunHa o kadar mükemmel büyümüştü ki, eskiden titreyen genç kızı neredeyse unutturuyordu. Onunla ilk tanıştığında tanıyamamış olması sürpriz değildi. KyungHyun bunu fark etmediği için kendine güldü.

 

Ellerinin hareketi şiddetlendi ve kanepeden gelen sesler daha da yükseldi. Penisinin başı elinin içinde tekrar tekrar ortaya çıktı ve kayboldu. Yapışkan sıvılar uçtan dışarı sıçradı ve yere damlamadan önce elini ıslattı.

 

- Ve duşumu bitirdikten sonra, hiç bir kıyafet giymeden rahatça yatağa giden tipte biriyim.

 

Çarşaflarının üstünde çıplak uyuduğunu hayal ettiği anda, bastırılmış arzusu sarsıldı ve ondan fışkındı. Attığı giysilerinin üstüne birkaç kez boşaldıktan sonra derin bir nefes aldı. Titreyen vücudu sakinleşti ve acı bir şekilde kendine güldü.

 

“…Tam olarak ne yapmaya çalışıyor?”

 

Bir hafta önce, birinin onu takip ettiğini fark etti. Bunun tuhaf olduğunu düşünse de, aklından hiçbir şey geçirmedi. Her zaman takip ediliyordu.

 

Aynı şey squash kortlarında onunla tanıştığında da geçerliydi. Yalın yüzü ona tuhaf bir şekilde tanıdık geldi, ama kim olduğunu tam olarak hatırlayamadı. O çok farklıydı.

 

Ancak onunla ofiste karşılaştığında kesin olarak tanıdı. Garip bir şeyler oluyordu. Ebeveynlerinin bir kazada öldüğünü görünce, eski hatıralar bir çekiç gibi kafasına çarptı.

 

Lee HaEun.

 

Lee EunHa.

 

Bariz kanıtlar tam burnunun yanından kayıp gitmişti. On yıl önceki olaydan sonra Lee EunHa, Seul banliyölerindeki bir akrabasının evine gönderildi. Bundan kısa bir süre sonra, okuldan eve dönerken kayıplara karıştı. Onun hakkında en son duyduğu şey buydu. Lee EunHa'nın öldüğüne inanmıştı.

 

“Bana önünde fahişe gibi davranmamamı, çünkü onun zor bir adam olduğunu söyleyen sensin, Ahjussi.”

 

Böceği boş evinin içine yerleştirdiği için mutluydu. Bu sayede, onun SungHo tarafından Serim üyesi olarak yetiştirildiğini öğrenebildi. Bu şimdiye kadar bilmediği bir bilgiydi.

 

Çıt.

 

KyungHyun kutusundan bir sigara çıkardı ve bir nefes çekti. Kafasının içindeki düşünceler, basit bir şekilde derin düşünce olarak adlandırılamayacak kadar ağırdı. O zamanlar daha fazla dikkatli olmalı mıydı? Bu pişmanlıklar artık işe yaramazdı. Bu olaylar uzun zaman önce geçmişte yaşandı. KyungHyun kanepeye uzanırken başını geriye yasladı. Aniden, masadaki otel telefonu çaldı. KyungHyun elini uzattı ve ahizeyi aldı.

 

"Merhaba?"

 

“Chicolson Şirketi'nden bir çağrı aldınız. Sizi onlara bağlamamı ister misiniz?”

 

Resepsiyon çalışanı kibar bir tonda konuştu.

 

"Lütfen yapın."

 

Çağrı bağlanmadan önce birkaç dakika telefonun çaldığını dinledi.

 

- Benim.

 

"Sizi yakında aramayı planlıyordum, efendim."

 

- Meşgul bir adamdan bir çağrı beklemek yerine, daha fazla zamanı olan adamın araması daha iyidir.

 

“Benimle tartışmak istediğiniz bir şey mi var?”

 

- Pek sayılmaz. Yönetici Shin, sıkı çalışmanız sayesinde, benim tarafımda işler çok iyi görünüyor.

 

Telefonun diğer ucundan, kaba ve ince bir ses geldi.

 

- Sıkı çalışıyorsun, Yönetici Shin. Bazen gerçekten YongSung'dan bir adamla konuştuğumu hissediyorum. Bazen kafam karışıyor. Tüm bunlar ne kadar harika olduğundan kaynaklanıyor. Bu doğru değil mi, KyungHyun?

 

Sigaradan bir nefes daha çekerken otun kokusu sızdı. Bir nefeste, sigaranın üçte biri gri kül haline geldi. Vücudu her nefesle daha rahatlarken, zihni hâlâ her zamanki gibi uyanıktı.

 

"O zaman lütfen en kısa sürede dönmeme izin verin, efendim."

 

- Geri dönmek mi istiyorsun?

 

SungHo'nun sesi, KyungHyun'un ne düşündüğünü anlamaya çalışırken ima doluydu.

 

"Elbette."

 

- Son zamanlarda konuşman çok daha ukala oldu, sevgili Yönetici Shin.

 

“Çünkü her geçen yıl, geri dönüp dönemeyeceğimi ya da buraya sıkışıp kalacağımı merak ediyorum. Sanırım yaşlanıyorum efendim.”

 

- Hâlâ yapacak çok işin varken böyle şeyler söylememelisin.

 

SungHo dilini hafifçe şaklattı ve güldü.

 

- Her şey planlandığı gibi gitmez. Hayatta çok fazla değişken var.

 

KyungHyun bir kez daha sessizce sigarasından çekti. Telefonun diğer ucunda bir çakmağın çıt sesini duydu. SungHo’nun, sigara içerken çakmağı açıp kapatmak gibi eski bir alışkanlığı vardı.

 

- Bu proje bittiğinde, gönül rahatlığıyla geri dönebilirsiniz. Bu gerçekten sonuncusu.

 

KyungHyun'un heykelimsi dudakları şiddetli bir gülümsemeye yukarı kalktı. Gözleri keskin bir şekilde daraldı.

 

- Neden bir şey söylemiyorsun?

 

“Ciddi misiniz, efendim?”

 

- Evet. Serim'deki pozisyonun hazırlandı, bu yüzden işleri iyi bitir.

 

KyungHyun kaşlarını çattı. Sigarası filtreye kadar yanmıştı. Zihni ağırlaştı, ama bedeni daha hafif hissetti.

 

“Elimden geleni yapacağım, efendim. Hak ettiğim yere hızla dönmek istiyorum. Buna zar zor dayanıyorum.”

 

- Pekâlâ. Sana güveniyorum.

 

Sözlerine rağmen SungHo'nun sesi kuşkulu geliyordu.

 

"Ben de sana güvenmeye devam edeceğim, Patron."

 

SungHo muhtemelen sesini aynı şekilde yorumladı.

 

- Yeni bir şey yok, değil mi? Etrafınızda dolaşan sıçan piçleri var mı?

 

KyungHyun cevap verirken sigarasını kül tablasına ezdi.

 

“Sıçan piçleri yok, fakat…”

 

SungHo'nun sessiz kaldığını gören KyungHyun yavaşça konuştu.

 

“Tuhaf bir şey var.”

 

- Bu nedir?

 

“Sadece yanılmış olabilirim. Size söylemeden önce bir süre daha gözümü üzerinde tutacağım, efendim. Önemsiz bir şey için endişelenmeni istemiyorum.”

 

SungHo konuşmadan önce sözlerini dikkatle seçti.

 

- Peki. Ne kadar dikkatli olduğunu biliyorum, Yönetici Shin.

 

"Evet efendim. Lütfen dinlenin. Sohbetin daha fazla uzaması iyi değildir.”

 

SungHo'ya onu daha sonra arayacağını söyledikten sonra, SungHo çağrıyı sonlandırdı. Bir kez daha otel odasına bir sessizlik çöktü. KyungHyun dirseğini kanepenin arkasına yasladı ve şakaklarına masaj yapmaya başladı. KyungHyun şaşkın gözlerini odakladı ve parmağı seğirdi.

 

Gerçek kimliğini gizli tutarken YongSung'a girmesinden bu yana sekiz yıl geçmişti. SungHo ilk kez ona göz kulak olmak için birini göndermemişti. Her seferinde KyungHyun onları mükemmel bir şekilde kandırdı. Gerçekte ne yaptığını bilmiyormuş gibi davrandı. Ne zaman bir Serim’in üyesi onun zayıf noktasını ortaya çıkarmak için gelse, onlara asla zırhında bir çatlak göstermediğinden emin oldu.

 

SungHo kurnaz ve iğrenç bir adamdı. KyungHyun'dan sürekli şüpheleniyordu ve KyungHyun bu şüpheyi yatıştırmak için çok çalıştı.

 

- Bu proje bittiğinde, gönül rahatlığıyla geri dönebilirsiniz. Bu gerçekten sonuncusu.

 

KyungHyun'un yüzü soğudu. SungHo'nun 'sonuncusu' sözleri, kafasının içine çarptı.

 

- Son zamanlarda konuşman çok daha ukala oldu, sevgili Yönetici Shin.

 

Bu Kang SungHo'nun gerçeğiydi. KyungHyun aptal değildi. SungHo'nun şaka sözlerinin ardındaki anlamı anladı. SungHo'nun KyungHyun'a karşı güvensizliği sonunda sınırına ulaşmıştı.

 

KyungHyun koltuğundan kalktı ve yavaşça banyoya doğru yürüdü. Lavabonun musluğunu çevirdi ve uzun süre su akışını izledi. Sonra yüzüne biraz su çarptı. Dikkatsizce mastürbasyon yaptığı için kıyafetleri mahvolmuştu. Bu nedenle, kıyafetlerini geri giymedi ve hâlâ çıplaktı. Soğuk su vücuduna damla damla aktı.

 

Yüzünü birkaç kez daha suyla yıkadıktan sonra, aynadaki yansımasına baktı. Tanıdık olmayan bir adamın çarpık yüzü ona baktı.

 

Serim'in patronu vefat ettikten sonra, SungHo kontrolü ele geçirdi. Yeni patron olarak yaptığı ilk şey, organizasyonu istikrara kavuşturmak için işe başlamaktı. Bununla birlikte, sadece fuhuş, emlak dolandırıcılığı ve uyuşturucu kaçakçılığıyla uğraşması durumunda nüfuzunun bir sınırı vardı. Bunun üzerine, Çin'deki yeni uyuşturucu ile mücadele organizasyonu defalarca onların kokusunu alarak, çok fazla iş kaybetmesine neden oldu.

 

Örgütün tüm güvenilir üyeleri tutuklandı ve SungHo köşeye sıkıştırıldı. Bu nedenle, zor bir karar alarak YongSung'a bir casus olarak genç ama akıllı bir çaylak gönderdi. Bu çaylak KyungHyun'du. Bunun nedeni, SungHo'nun, organizasyonun güvenini kazanmak için çok çalışan yeni üye olan KyungHyun dışında gönderebileceği başka bir kişinin olmamasıydı.

 

O zamanlar YongSung siyasi çevrelere girmişti ve hisselerini bu şekilde manipüle ediyordu. Serim'den tamamen farklı bir seviyedeydi. KyungHyun, YongSung'a girdi ve görevini mükemmel bir şekilde yerine getirdi. Sahada iyi bir iş çıkardıktan sonra, iki yıl içinde YongSung'un patronu HyungChul'un dikkatini çekti.

 

KyungHyun, YongSung içinde gizlenmeye devam ederken, HyungChul'un sağ kolunun planlarını öğrendi. Bu son vuruştu. Serim'de benzer yolsuzluklara tanık olduğu için, YongSung'daki yolsuzluğu tespit etmek zor değildi. KyungHyun, HyungChul adına sağ kolunun sırtına bir bıçak bıçakladı ve böylece patronun güvenini kazandı.

 

KyungHyun bazı fonları hortumlayarak, Serim'e gönderdi. Paranın toplamı büyüdükçe SungHo birkaç yıl ondan çok memnun kaldı. Sorun, Yongsung, KyungHyun'a gittikçe daha fazla sorumluluk vermeye başladığında ortaya çıktı. Yeni kurulan KeumOh şirketi, YongSung'un organizasyonunun sırtından geçindi. KyungHyun'un sıkı çalışması sayesinde şirket inanılmaz hızlı bir şekilde büyüdü. KyungHyun'un yakalanmadan yeni patronunun sağlam güvenini elde etmesinin tek yolu buydu.

 

KyungHyun yönetiminde çalışan adamların sayısı her geçen gün arttı. SungHo onu dört yıl önce takip etmeye başladı. SungHo, KyungHyun'un YongSung içinde sahip olduğu etki miktarından korkmaya başlamış olsa da, Serim'e geri dönmesini emredemedi. Ancak sekiz yıl geçtikten sonra, SungHo aniden ona geri dönmesini söylüyordu.

 

KyungHyun kaşlarını çattı. SungHo dönüşü için emir verse de, onu takip etmesi için Lee EunHa'yı gönderdi. SungHo şimdiye kadar her hareketini izlemesi için insanları gönderdi. Lee EunHa farklı olmasa da, bu sefer tuhaf bir şeyler vardı.

 

SungHo onu öldürmeye mi çalışıyordu?

 

Tamamen imkansız değildi. Seni tehlikeye atan kişi ölmediyse, sen ölürsün. Bu örgütlerin yazılı olmayan kurallarını hatırladı. SungHo, KyungHyun'dan korkuyordu ve onu öldürmeye çalışıyordu.

 

Ancak, tüm insanların içinden neden Lee EunHa'yı gönderdi? KyungHyun, sadece bir bakışta genç ve deneyimsiz olduğunu söyleyebilirdi. Deneyimli bir suikastçı gönderip ani bir saldırı planlamak daha etkili olmaz mıydı?

 

“Kurtar beni… Lütfen… Lütfen…”

 

Genç Lee EunHa'nın gözyaşları içinde fısıldayıp korku içinde titrerken gömleğinin eteğini kavradığını hatırladı. SungHo'nun onu araştırmak için gönderdiği kişiler, onun aslında Serim'den bir casus olduğunu bilmiyordu.

 

Bu insanlar sonuç almadan Serim'e döndükten sonra, hepsi sessizce kayboldu veya tehlikeli bir görevde öldürüldü. Bu muhtemelen SungHo'nun izlerini kapatmak için yaptığı tek şeydi.

 

KyungHyun bu insanları gelecekte tanısaydı, SungHo'yu zor bir duruma sokardı.

 

Peki ya Lee EunHa? Onun ve Kang SungHo hakkında ne biliyordu? Kısa telefon görüşmesi… Konuşmanın sadece sonunu duyduğu için, Kang SungHo ile olan ilişkisini tam olarak anlayamadı. KyungHyun, ona samimi bir şekilde hitap etmesine rağmen, sesindeki ustaca gizlenmiş soğukluğu ve küçümsemeyi duyabiliyordu.

 

Acı bir kahkaha dudaklarından kaçtı. İşlerin beklenenden çok daha karmaşık hale geldiğini hissetti.

 

Tıkırt.

 

KyungHyun banyo dolabını kavradı ve kolaylıkla her şeyi çekti. Sağlam kabin hafif, metalik bir ses çıkardı ve açıldı. Mermer duvar yerine, kabin büyüklüğünde küçük bir alan ortaya çıktı.

 

Parmak izlerini girmek için ekrana dokunduktan sonra KyungHyun saçlarını geriye attı. Bu yavaş hareketin aksine, yavaşça konuşurken sesi keskindi.

 

“… Ben Shin KyungHyun.”

 

Kelimeler hızlı bir şekilde ekran boyunca hareket ederken, karanlık monitör açıldı.

 


 

EunHa kıpırdandı ve karanlıkta döndü. Kâbus görüyordu. Aniden gözleri açıldı. Sabahın 4’ünü biraz geçiyordu. Yastığı ve çarşaf tamamen terle ıslandı. İnanılmaz derecede rahatsız hissetti.

 

“......”

 

Sadece bir rüyaydı. On yıl önceki eski hatıraların kaybolduğunu hissettiğinde, ona kâbus olarak geri döneceklerdi. Dün olmuş gibi zihnine açıkça kazınmıştı.

 

Buzdolabının kapısını açtı ve bir şişe su çıkardı. Şişeyi tek seferde mideye indirdi. Çıkırt, elleri sigara yakarken titredi.

 

“Hah...”

 

Pencereyi açtı ve vücudunun yarısı dışarıda olacak şekilde sarktı. Dumanı uzun bir nefesle verdi. Gökyüzünden damlayan yağmur nedeniyle yüzünü hafif bir su kapladı.

 

Soğuk olmasına rağmen kendisini daha iyi hissettirdi. Hava bütün öğleden sonra iğrenç derecede yapışkandı, ama bu sadece bu sabah yaklaşan yağmur yüzündenmiş gibi görünüyordu.

 

“Ha? Anne, bak! Bir gökkuşağı."

 

Annesi, EunHa'nın seslenişiyle döndüğünde çiçeklerle ilgileniyordu.

 

“Güneş ışığına doğru böyle su püskürtürsen, bir gökkuşağı oluşacak. Harika değil mi?”


"Evet! Ben de denemek istiyorum.”

 

Pssh, pssh. Su zerreciklerinin ortasında berrak bir gökkuşağı belirdi.

 

“Çok fazla püskürtürsen, kafan ıslanır.”


“Anne, çok güzelsin.”


“Benim gözümde kızım en güzeli.”

 

Ortam değişti ve artık evin dışında değildi. Gülümseyen annesinin yüzünde şimdi kanlar akıyordu. Yere çöktü, ses çıkarmadı ve sadece kesik kelimeleri ağzından çıkardı.

 

“Git… Koş… EunHa, koş…”

 

Beyaz geceliği kanla ıslanmıştı. Annesi merdivenlerden düşmüştü. Nefesleri durmuş, gözleri hâlâ açıktı. EunHa annesinin yüzünü sanki bütün bunlar dün olmuş gibi açıkça hatırladı.

 

Yağmur titreyen ellerine damladı ve sigara ışığı nemli hale geldiğinde söndü. EunHa nemli sigarayı dudaklarına götürdü ve ısırdı.

 

"2. katta bir çocuk olmalı."


“Yaz tatili, bu yüzden hâlâ evde olmalı. Tüm gürültüyü duyduktan sonra saklanmış olabilir.”

 

Birleşik Devletler'deki okulundaki tüm arkadaşları ile kamp gezisine çıkmak üzereydi. Hoşlandığı okul futbol takımının oyun kurucusu da orada olacaktı.

 

Ancak, ailesi çok tehlikeli olduğunu söyleyerek gitmesini yasakladı. Onlara karşı aşırı derecede sinirliydi. Zaten on altı yaşındaydı, tüm arkadaşları ilk randevularına gitmişti. Evde sıkışması ve çocuk gibi muamele görmesi utanç vericiydi.

 

Böylece gecenin ortasında cep telefonundan başka bir şey almadan evinden ayrıldı ve şikâyet etmek ve öfkesini çıkarmak için Birleşik Devletler'deki arkadaşının evine gitti. Onlara ne kadar sinirlendiğini, ebeveynlerinin ortadan kaybolmasını dilediğini söyledi.

 

Ebeveynlerine söylediği son sözler, onu yalnız bırakmaları için bağırırken söylediği öfkeli bağırışlarıydı. Bunların onlara son sözlerinin olacağını biliyor olsaydı, bu herhangi bir şeyi değişecek miydi?

 

EunHa gecenin bulutlu gökyüzüne baktı ve güldü. Onun dileği kabul edildi. Ailesi öldü ve şimdi hayatını istediği gibi yaşayabiliyordu.

 

Küçük yağmur damlacıkları büyüdü. Yağmur damlaları yanaklarına sıçradı ve çenesine damladı. Güneş doğması hâlâ uzun zaman alacaktı. Gökyüzü karanlık kaldı.

 

Seul’ün gece gökyüzünde hiçbir yıldız görülemedi. Zaman zaman Han Nehri Köprüsü'nden geçen arabaların turuncu arka lambalarını gördü. Hiç uyumayan bu şehirde, kimse onun gerçekte kim olduğunu bilmiyordu.

 

On altı. Lee EunHa basitçe o yaşta öldü ve bu bulutlu, karanlık şehirde kalan oydu. Birdenbire kaybolursa bile kimse üzülmezdi. Eğer birini öldürürse, suçlanacak ve kınanacaktı. Ama umursamadı.

 

Göze göz. Dişe diş. Hayatını sadece Hammurabi'nin kurallarına göre yaşıyordu.



Önceki Bölüm | İçindekiler | Sonraki Bölüm


  

Yorumlar