DS – Bölüm 3.1

Doppio Senso – Bölüm 3.1

 


Önceki Bölüm | İçindekiler | Sonraki Bölüm


  

“Kendini kötü mü hissediyorsun?”

 

KyungHyun, ofisten ayrılırken arabadayken EunHa'ya sordu. Ona sorarken hâlâ ileriye bakıyordu. EunHa bir an için kendisiyle konuşup konuşmadığından emin olamadı. Başını iki yana salladı.

 

“Hayır, efendim. İyiyim.”

 

“Yüzün normalden daha ince görünüyor.”

 

KyungHyun başını çevirip ona baktı. Büyük elini uzattı ve yüzüne dokundu. Şaşıran EunHa gözlerini kapadı ve başını hafifçe geri çekti.

 

“Benim yüzüm değil, elleriniz çok büyük olduğundan.”

 

“İnsanlar şirketimizin çalışanlarını aç bıraktığını ve çalışmaya zorladığını düşünecekler.”

 

“Ben bunun üstesinden gelirim.”

 

“Nasıl?”

 

KyungHyun dirseğini arabanın penceresine koydu ve sorarken başını eline yasladı. EunHa'nın KeumOh'da sekreter olarak çalışmasından bu yana iki haftadan fazla zaman geçmişti. Kim MinSuk ile görüşmesinden sonra EunHa, KyungHyun'u günlük programına devam ederken takip etmeye devam etti. Ancak, o gece geç saatte yapılan görüşmeden sonra, ona sadece bir şirket çalışanı olarak davrandı.

 

“Bunun nasıl üstesinden geleceksin? Biraz kilo almak için katı bir diyet yapacağına dair bana bir rapor mu vereceksin?”

 

EunHa’nın ağzı şaşkınlıkla açıldı, nasıl tepki vereceğini bilemedi.

 

“Bunu yapmamı ister misiniz?”

 

“Şaka yapıyorum.”

 

EunHa'nın garip bir şekilde gülümserken güzel kaşları çatılmıştı. KyungHyun, ona gülünç bir şekilde baktığını görünce sordu.

 

“Bana neden öyle bakıyorsun?”

 

“Sadece şakanız yüzünden gülümsüyordum.”

 

KyungHyun kahkaha attı ve düşünmeden konuştu.

 

“Lee HaEun.”

 

“Evet efendim?”

 

“Benimle yemek yemek ister misin?”

 

Şu anda akşam yemeği vaktiydi, bu yüzden bu alışılmadık bir soru değildi. Eunha, dostça davranışının ardındaki gerçek niyeti anlamaya çalıştı ve başını dikkatlice salladı.

 

“Evet efendim.”

 

“Ne tür yiyeceklerden hoşlanırsın?”

 

“Ben herşeyi seviyorum. Seçici değilim.”

 

“Kore yemekleri kulağa nasıl geliyor? Geleneksel Kore yemeklerini severim.”

 

“Olur.”

 

KyungHyun şoförüne düzenli olarak uğradığı bir Kore restoranına gitmesini emretti. Sürücü kolaylıkla arabayı çevirdi. EunHa’nın zihni düşüncelerle dolmaya başladığında dışarıya baktı.

 

YongSung'a girmesinden bu yana iki hafta geçmişti. Şimdi, Çin’in Shenzhen’deki iş gezisine sadece bir ay kalmıştı. İki gün önce Genel Müdür Cha pasaport bilgilerini kontrol etmişti. Bu da onlara katılma ihtimalinin yüksek olduğu anlamına geliyordu.

 

Bu nedenle EunHa, o zamana kadar Shin KyungHyun'un ruh halini rahatsız etmemeye çalışıyordu. EunHa'nın görevi Shenzhen'e gidip, KyungHyun'u laboratuvara kadar takip etmekti. Orada verileri toplar ve SungHo'ya iletirdi. SungHo daha sonra bu verileri alıp satın aldığı ilaç şirketiyle daha iyi bir ürün üretecekti.

 

Tabii ki, yabancı şirketlerin YongSung'dan alabilecekleri cezalar nedeniyle onlardan satın almayı reddetmeleri konusunda büyük bir olasılık vardı, bu nedenle yeni ilaç numunelerini çalmak da planın bir parçasıydı. EunHa, KeumOh'da çalışırken yeni ilaç şirket hakkında herhangi bir bilgi toplamaya çalıştı, ancak bu bilgiler şirket içinde bile kesinlikle gizli tutulmuştu.

 

Yeni ilaç şirketinin Shenzhen'de bulunması dışında başka bir şey bilmiyordu. Shin KyungHyun ile akşam yemeği yemek bir nimet veya lanet olabilirdi. Ancak bununla devam edip etmemesi gerektiğini merak ederken araba durdu.

 

Tıp, tıp.

 

Araba otoparka park ettiğinde, yağmur damlaları arabanın camına düşmeye başladı. Yağışlı mevsime girdikleri kuşkusuzdu. EunHa bir anlığına tereddüt ederken, sürücü arabadan indi ve bir şemsiye açtı. KyungHyun şemsiyeyi aldı ve arabanın etrafında dolaşarak EunHa için arabanın kapısını açtı.

 

“Geldik.”

 

“… Teşekkür ederim.”

 

EunHa çantasını aldı ve arabadan çıktı. Yağmur damlaları KyungHyun'un tuttuğu siyah şemsiyeden damla damla aktı. Onunla şemsiyesini paylaşmayı istemiyordu, değil mi?

 

“Hadi gidelim.”

 

KyungHyun, sanki onun aklını okumuş gibi, çenesiyle işaret ederek şemsiyenin altına girmesini söyledi.

 

“Evet efendim.”

 

EunHa yağmur damlalarından kaçınmak için dikkatle yürüdü ve KyungHyun da yürürken hızını ona uydurdu. KyungH'un elinde tuttuğu şemsiye kesinlikle küçük olmasa da, cüssesi nedeniyle temas alanları hâlâ sıkışıktı. EunHa ondan uzak durmaya çalışırken, bir miktar yağmur suyu omzunu ıslattı. Başının üstünden derin bir ses geldi.

 

“Sekreter Lee yağmurdan ıslanmaya devam ederse, şemsiyeyi tutan kişi olarak kendimi kötü hissedeceğimi düşünmüyor musun?”

 

“… Hayır, ben iyiyim, yani …”

 

Büyük eli omzunun etrafına sarıldı ve onu kendine doğru çekti. Elinin sıcaklığı ıslak bluzundan geçerken EunHa titredi. Erkeklerin sıcaklıkları kadınlardan daha yüksek gibi görünüyordu. Onu yanına yapıştırarak KyungHyun başının üstünde fısıldadı.

 

“Çok daha iyi.”

 

Enli yol boyunca yürüdüler ve geniş bir bahçeden geçtiler. Daha sonra akçaağaçlarla çevrili daha küçük bir yola yöneldiler. Arabadan restorana kısa bir yürüyüş oldukça uzun hissettirdi. Eli onu tutmaya devam ederken, EunHa'nın onun kucağında yürümekten başka seçeneği yoktu.

 

EunHa'nın kalbi göğsünün içinde çarptı. Bu Shin KyungHyun'un onun için cinsel arzusunun bir işareti miydi? Yoksa onu bir kez daha mı test ediyordu? Onu çözemedi.

 

“Çağrınızı aldık ve sizi bekliyorduk, efendim.”

 

Geleneksel Kore tarzı bir eve gelir gelmez, hanbok giyen bir kadın çıktı ve onları başını eğerek zarifçe selamladı. KyungHyun sadece saçakların altına girdiklerinde elini omzundan çekti.

 

“Hadi içeri girelim.”

 

Kadın şemsiyeyi teslim aldı ve onlara hızla içerideki bir odaya kadar rehberlik etti. EunHa, kapı kapandığında, dışarıdan geleneksel Kore müziğinin geldiğini duydu. Sadece diğer odalardaki müşterileri hayal edebilirdi.

 

Seul'ün merkezinde olsalar da, dağlarda gizliymiş gibi hissettiriyordu. Burası, gizli görüşmeler yapmak için mükemmel bir yerdi.

 

“Kendimizi temizlemek için bir şeye ihtiyacımız var.”

 

KyungHyun konuşur konuşmaz, çalışan hızlı bir şekilde birkaç havlu getirdi. EunHa, nemli saçlarını ve omuzlarını dikkatlice kuruturken havludan gelen aromatik kokuyu kokuyordu.

 

“Oldukça ıslaksın.”

 

“Haklısınız. Sizinle bir şemsiye paylaşmama rağmen ıslandım, Yönetici.”

 

“Bir dahaki sefere, bu kadar tuhaf olup, çok uzakta durmak zorunda değilsin. Diğer insanlar seni kaçırdığımı ve silahla tehdit ettiğimi düşünebilir.”

 

EunHa boş bir şekilde ona baktı ve kahkaha attı. KyungHyun ona baktı ve sordu.

 

“Neden gülüyorsun?”

 

“Dürüstçe cevap verirsem, beni kovmaz mısın?”

 

“Devam et. Zaten resmen işimiz bitti.”

 

“Güldüm çünkü daha önce birçok adam kaçırdığını hissettim, Yönetici.”

 

KyungHyun ilgisizce, “İnsan ticareti hakkında mı konuşuyorsun?” diye sordu. EunHa karşılık olarak omuzlarını silkti.

 

“Kadın satarak para kazanan o Serim piçleridir.”

 

KyungHyun bir içki dikerek cevap verdi. EunHa, tanıdık adın dudaklarından çıktığını duyduğunda istemsizce irkildi.

 

“Ve sadece zavallı, üçüncü sınıf örgütler organ kaçakçılığı gibi şeylerden para kazanıyor.”

 

KyungHyun konuşmaya devam ederken, EunHa şaşkınlığını gizlemek için elinden geleni yaptı.

 

“Bu dünyanın bir sıralama sistemi olduğunu bilmiyordum.”

 

KyungHyun kelimelerinin ardındaki anlamı anladı. Tencere dibin kara seninki benden kara diyordu.

 

“Görünüşe göre Sekreter Lee'nin şirketimize çok fazla bağlılığı yok.”

 

“Bana dürüst olmamın iyi olduğunu söylediğin için bunu söyleyeceğim. Nereye gidersem gideyim bir aidiyet hissim yok.”

 

“O zaman neden şirketimiz için çalışmaya geldin? Gangsterler, bağlılığa herkesten daha fazla değer veren insanlar.”

 

“Öyle mi?”

 

“Ah, başka bir grup da buna değer veriyor.”

 

“Kim?”

 

“Polisler.”

 

“Haha.”

 

EunHa kısa cevabını duyduğunda güldü. KyungHyun da kıkırdadı.

 

“İkisi arasında seçim yapsaydım, beceriksiz polisler yerine yetenekli haydutları tercih ederdim.”

 

“Oldukça sert.”

 

“Yine de duymak hoş değil mi?”

 

“Evet, fena değil.”

 

KyungHyun başını sallarken ikinci likör bardağını boşalttı. İfadesi hiç değişmedi, ama bugün garip bir şekilde rahat hissetti. Genellikle, derisini delsen bile kanamayan bir adam gibi görünüyordu.

 

“Başka bir şeye ihtiyacınız varsa, lütfen çağırmaktan çekinmeyin.”

 

Tüm yemekler masaya yerleştirildikten sonra garson sürgülü kapıyı kapattı.

 

“Ye.”

 

EunHa yemek çubuklarını aldı. Aniden gerçekliğe döndü ve oda bir kez daha boğucuydu. Bu restoran basitçe bir dağın dibine gömülüydü ve odalar o kadar uzaktı ki kimse içinde birinin öldürülüp öldürülmediğini bilemezdi.

 

Bununla birlikte, Shin KyungHyun'a yaklaşmanın biraz daha kolay olabileceğini hissetti, çünkü onları izleyen gözler yoktu.

 

“…KeumOh'a gelmemin nedeni kişisel bir mesele ile ilgilenmek istememdi.”

 

“Bunu son kez de söyledin.”

 

KyungHyun'un daha fazla sorgulaması için kendini hazırlayan EunHa, klişe ve basmakalıp bir cevap hazırlamıştı. Ancak, ondan ayrıntı istemedi ve konuyu değiştirdi.

 

“Sebebi ne olursa olsun, bir hedefe sahip olmak iyidir.”

 

Sözleri garip bir şekilde karamsar geliyordu. EunHa sormadan önce ona baktı.

 

“Senin de bir hedefin yok mu, Yönetici? Bu yüzden çalışmıyor musun?”

 

Para ya da başka bir şey olsun, YongSung gibi bir şirkette çalışmasının bir nedeni olmalıydı. Fakat bir nedenden dolayı, ifadesi tam aksini söylüyor gibiydi.

 

“Hayır.”

 

KyungHyun, sorgulayan gözlerle ona bakan EunHa'ya baktı.

 

“Organizasyona olan bağlılığım nedeniyle çalışıyorum. Senin tam tersin.”

 

“Hmm, kulağa mantıksız geliyor.”

 

EunHa hafifçe mırıldandı. Mükemmel pişmiş Kore pankekinden bir parça aldı ve ağzına koydu. Sonra elini renkli ve özenle hazırlanmış yemeklere doğru uzattı. KyungHyun sadece onun yemek yemesini izledi ve sadece likör içti. Kesinlikle ağır bir içkiciydi.

 

“Burası çok lezzetli.”

 

“Bugünkü gençlerin zevklerine uymadığını düşündüm, bu yüzden endişelendim. Beğenmene sevindim.”

 

“Yönetici, bazen yaşlı bir adam gibi konuştuğunu biliyor musun?”

 

“Öyle mi?”

 

“Evet. Sana bir bardak içki dökmeme izin ver.”

 

KyungHyun tüm zaman boyunca tek başına içki içiyordu. Beyaz sukabağı şekilli şişeyi dikkatle aldı ve kadehi doldurdu.

 

“Göründüğünden tamamen farklı konuşuyorsun.”

 

KyungHyun, sözlerine kıkırdamadan önce tüm kadehi devirdi.

 

“Senden dokuz yaş büyüğüm. Bana yaşlı bir adam demen tamamen yanlış değil.”

 

“Vay. Kısa süre önce yaşlı olmanızla gurur duyuyordunuz. Yirmi altı yaşında biri için oldukça tecrübeliyim, bilirsiniz.”

 

“Yirmi altı, ha…”

 

Tekrar konuşmadan önce gözlerinin pırıl pırıl parlayışını izledi.

 

“Ben senin yaşındayken birini öldürdüm.”

 

EunHa, bu kayıtsız sözleri duyduğunda yemek çubuklarını hareket ettiriyordu. Aniden donup kaldı.

 

“Ve sadece birkaç kişi değil.”

 

EunHa boş gözleriyle karşılaştı. Kalbi çarpmaya başladı.

 

“Bazen öldürdüğüm insanlar boynum için gelmiş gibi hissediyorum. Her insan beni bir kez delebilseydi, sonunda kesinlikle bir arı kovanı olurdum.”

 

KyungHyun biraz güldü. EunHa yavaşça cevap verdi.

 

“…Bundan korkuyor musun? Yaptığın tüm kötü şeyler için cezalandırılmaktan?”

 

“Eğer durum bu olsaydı, o zaman tüm bunları yapmazdım. Ben oldukça utanmaz bir adamım. Davranışlarım için bir bahane bulmakta iyiyim.”

 

“O zaman neden şimdi bunları söyledin?”

 

“Bilmiyorum. Belki sarhoşum.”

 

“Dürüst olmak gerekirse, hiç sarhoş görünmüyorsun.”

 

KyungHyun, EunHa'nın gözlemiyle biraz kaşlarını çattı.

 

Uzun yıllardır sarhoş olmamıştı. KyungHyun'un zihni, şimdi bile bir grup insanın aniden odaya bıçaklarla sızdığını hayal ederken gergindi. Kendine engel olamadı. Doğal olarak kendine geldi.

 

“Yönetici.”

 

Bakışlarını EunHa'ya odakladı.

 

“Hâlâ beni kovmayı düşünüyor musun?”

 

“…Neden soruyorsun? Bunu sana yemek ısmarlayan birine nasıl sorabilirsin?”

 

“Sadece… Bir şey için sinirli görünüyordun.”

 

“Ne kadar komik.”

 

KyungHyun ona bakarken likörü ağzında tuttu. Önünde oturan kadından gözlerini alamadı. Sözleri küstahken, duruşu dikti. Belki biraz sarhoş olmuştu.

 

“Beni kovmak istiyorsun ve beni yanında tutmak istiyorsun. Şu an böyle hissetmiyor musun?”

 

Haklı olabilir. KyungHyun, onun görevinden vazgeçip hemen onu terk etmesini umuyordu. Yanında kalsaydı, kaçınılmaz olarak bazı tehlikelere maruz kalırdı, bu yüzden hâlâ yapabiliyorken kaçması doğru olurdu. Bir kadına asla yaklaşmamasının nedeni buydu.

 

Bunların hepsi doğru olsa da, son iki hafta boyunca, gitmesine izin vermekten çekiniyordu. Neden? O zamanlar kurtardığı bir kız olduğu için miydi? Bu hissin arkasında bir tür özel anlam var mıydı? KyungHyun asla bu kadar duygusal biri değildi, bu yüzden biraz garip geldi.

 

“Seni neden yanımda tutmak isteyeyim?”

 

EunHa'nın dudakları bir gülümsemeye kıvrıldı. Gülen yüzünde, sanki hâlâ küçük bir çocukmuş gibi kırışıklıklar yoktu. Onun nasıl büyüdüğünü merak etmesinin nedeni buydu.

 

“Kalbinizde ne olduğunu nasıl bilebilirim?”

 

KyungHyun gözlerini ondan alamadı. Kız onu izledi ve şakacı bir şekilde burnunu buruşturdu.

 

“Şey, sanırım tahmin edebilirim.”

 

EunHa kadehini kaldırırken, KyungHyun hızla likör şişesini alıp doldurdu. Likör kokulu bir aroma yaydı.

 

“Peki. Sence nedeni ne?”

 

Zor bir hayat süren kadın, sanki kolay bir hayat yaşamış gibi cevap verdi.

 

“Büyüleyici bir kadın olduğum için değil mi…?”

 

EunHa'nın yüzü bir yudum likör alırken buruştu. Likör boğazını yaktı. Şimdi KyungHyun'un su gibi içtiği likörün inanılmaz derecede güçlü bir Çin likörü olduğunu fark etti.

 

Öhö!”

 

EunHa, likörden ölümcül yudum boğazından aşağı inerken, öksürmeye başladı. Ağzını bir peçeteyle kapattı ve birkaç kez daha öksürdü. Böyle güçlü bir likörün tadını çıkaran hasta, sapkın insanları hiç anlayamadı.

 

“Aaah… Neredeyse ölüyordum…”

 

EunHa peçeteyi aldı ve gözyaşlarıyla dolu gözlerini sildi. KyungHyun dirseği masada kafası elindeyken, onu izledi. Yüzünü büyük eliyle ovmaya başladı. Ağzı gizlenmiş olsa da, EunHa onun gülüyor olduğunu söyleyebilirdi, çünkü omuzları titriyodu. EunHa kızarmış yüzünü yelledi ve adamın kahkahâlârı daha da yükseldi.

 

“İşte. Biraz su iç, büyüleyici kadın.”

 

“Bu boğazıma takıldığı için.”

 

“Bir şey söyledim mi?”

 

KyungHyun'un ifadesi normale döndü. Kayıtsız bir sesle sormayı planlamıştı, ama sesindeki nükte izini tutamadı. EunHa'nın bu kadar ciddi bir konuşma yaparken, kendini komik duruma düşürdüğünü görmek gülmesine neden oldu.

 

Bundan sonra KyungHyun ağzını kapalı tuttu, böylece yemeğin geri kalanında EunHa sadece yemek yemeye odaklandı. EunHa tatlı olarak getirilen Omija Çayı'nı yudumladı. Midesi ağzına kadar doluymuş gibi hissetti. Artık yemek yiyemedi.

 

“Yemek için teşekkürler.”

 

“Genel Müdür Cha yakında araba ile birlikte burada olacak.”

 

“Evet efendim.”

 

Düşündüğü kadar geç olmadığını düşünerek, başını salladı ve EunHa'ya bir soru sormadan önce tereddüt etti.

 

“Senin için uygunsa, beklerken biraz dolaşmak ister misin?”

 

Artık yağmur yağmıyordu. Otoparkın arkasına doğru yürüdükten sonra, araçların giremeyeceği kadar dar olan sessiz bir yol gördüler. Yol boyunca sokak lambaları vardı, bu yüzden parlak bir şekilde aydınlatıldı. EunHa, etrafına bakıp çok tehlikeli olmayacağına karar verdikten sonra, başını salladı. Bu, aralarındaki gerilimi hafifletmek için bir şanstı. Bu fırsatı geri çevirmek için hiçbir nedeni yoktu.

 

“Kulağa iyi geliyor. Çok fazla yedim, bu yüzden mükemmel zamanlama.”

 

KyungHyun'u yavaşça takip etti. KyungHyun aniden konuştuğunda bir süre sessizce yürüyorlardı.

 

“Ne kadar zamandır Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşıyorsun?”

 

“… 5. sınıftan üniversiteden mezun olana kadar.”

 

Ona doğal bir şekilde cevap verdi ve aradaki tatsız detayları hariç tuttu.

 

“O zaman orada Kore'den daha rahat hissetmelisin.”

 

“Pek değil. Hep Kore'ye geri dönmek istedim. Sadece ailevi sorunlar yüzünden geri dönemedim.”

 

Daha fazla sormadı. EunHa sessizlikten faydalandı ve kendi sorusunu sordu.

 

“Yönetici, nasıl… Hayır, bu değil. KeumOh'da işe ilk nasıl başladınız?”

 

“Neden uyumsuz muyum?”

 

“Hayır, KeumOh'a girmek için yaratılmış gibisin.”

 

EunHa ona baktı ve sırıttı. Onu sadece kısa bir süredir gözlemlemesine rağmen, gördüğü tüm diğer insanlarla karşılaştırıldığında, KyungHyun'un bu tür bir dünyaya en uygun kişi olduğunu söylemek abartı değildi.

 

Habis ve nahoş kökenli gibi görünen SungHo'dan farklıydı. EunHa asla KyungHyun'un zihnini okuyamadı.

 

Doğru. Bu, iki erkeğin bir gün kardeş, ertesi gün düşman olabileceği bir dünyaydı. İnsanların kendilerinin en karanlık tarafını başkalarından saklarken yaşadıkları bir dünyaydı.

 

“Şu an bulunduğunuz konuma nasıl ulaştığınızı merak ediyordum.”

 

“Yaşamaya çalışırken…”

 

EunHa yavaşça yürümeyi bıraktı. Küçük sivrisinekler sokak lambalarının loş ışıklarının etrafında uçtu. Belki de dağlarda oldukları için EunHa bir kuşun hafif ötüşünü de duydu. Son zamanlarda yağmur nedeniyle, ayağının altındaki nemli çamuru ve ağaçların ferah kokusunu koklayabiliyordu.

 

“Farkına vardığımda, zaten buradaydım.”

 

KyungHyun ona bir adım daha yaklaştı. Etrafta kimse yoktu. Hâlâ şehrin ortasında olmalarına rağmen çevre sessizdi. Büyük eli yüzüne dokunmak üzereyken aniden kapıverdi. O kadar ani bir hareketti ki EunHa tepki veremedi. Kalbi şiddetli bir şekilde çarpıyordu.

 

“… Sivrisinekler çoktan ortaya çıktı.”

 

Kulağının yanındaki hafif, tiz vızıltı sesi kayboldu. KyungHyun elini silkti ve küçük, siyah bir böcek toz gibi düştü. Muhtemelen sokak lambasının ışığının yüzüne çarpma şekli yüzünden EunHa, KyungHyun'un biraz farklı göründüğünü düşündü.

 

“Seni şaşırttım mı?”

 

“…Normalde bu durumda olan biri farklı bir şey olacağını düşünürdü.”

 

EunHa'nın titreyen dudakları bir gülümsemeyle gerildi. KyungHyun'un kıvrılmış parmağı, yüzündeki böceğin değdiği yeri hafifçe süpürdü. Bir adım daha yaklaştı. O kadar yakındılar ki göğüsleri neredeyse birbirine dokunuyordu.

 

“Ne olacağını düşünüyordun?”

 

“…Yakışıklı göründüğünü düşündüm.”

 

“Yüzüne baktığımda, bu olduğunu sanmıyorum.”

 

“Ciddiyim. Bir böcek yakalayıp öldürebilen bir adam, tam benim tipim.”

 

KyungHyun'un yüzü onunkine yaklaştı. Pembe yanaklarını, sanki küçük bir hayvana dokunuyormuş gibi dikkatlice ovaladı. Doğal vücut kokusu ile karışık kolonya kokusunu alabiliyordu.

 

“Sekreter Lee'nin gergin olduğu zaman aklında ne olduğunu söyleme alışkanlığı var mı?”

 

“Sana gerçek düşüncelerimi söylersem, kızacağından korkuyorum, bu yüzden kendimi tutuyorum, Yönetici.”

 

“Kızmayacağım, söyle bana.”

 

EunHa ona baktı ve nemli dudaklarını hafifçe açtı. Son hareketi ile ona büyüleyici gözlerle baktı.

 

“…Gerçekten mi?”

 

“Gerçekten.”

 

“Seni öpmek istiyorum.”

 

EunHa usulca fısıldadı. Adam sadece tehlikeli bir şekilde gülümsedi ve tek kelime etmedi, ama EunHa kaşının seğirmesini kaçırmadı. Adamın yüzüne baktıktan sonra, yüzünü yana çevirdi. Yanağını okşayan parmak şimdi dudaklarına sürtündü. Nefesleri parmağına üflerken, adama baktı ve yavaşça fısıldadı.

 

“Seni öpmek istediğimi düşünüyordum.”

 

KyungHyun'un gözleri koyulaştı. Kolu sıkıca kalçalarının etrafına sarıldı. Bastırılmış arzusu, yanağına sürten parmak ucundan hızla aktı. Sıcak eli yüzünü tuttu, uyarılma her hareketinden damlıyordu.

 

“Şaka yapmayı kes.”

 

EunHa fazla bir şey yapmadı. KyungHyun, zaten onu kucaklamak için duyduğu yoğun arzusunu açığa çıkaran gözlerle ona bakıyordu. O sadece yangına körükle gitti.

 

“Bana bir öpücük verirsen duracağım.”

 

“Aklımı kaybedeceğim.”

 

“Çok güzel olduğumdan mı?”

 

KyungHyun kaşlarını çattı ve bir kahkaha attı. Öfkeli görünmesine rağmen, inanılmaz derecede uyarıldığına dair EunHa'nın bir önsezisi vardı. Yüzünü ona doğru eğerken, EunHa'nın uzun kirpikleri indirildi. Gözleri yavaşça kapandı. Onu öpeceğini biliyordu. Elleri saçlarına gömüldü ve kafasını kararlı bir şekilde kendine doğru çekti. Aniden, yüksek bir ses duydular ve gözlerinin önünde parlak bir ışık belirdiğini gördüler. Parlak ışık gözlerini alırken EunHa refleks olarak başını çevirdi.

 

Vrooom!

 

Bir motosiklet aniden ortaya çıktı, motoru yüksek bir sesle gürledi. KyungHyun, motosiklet ona saldırırken EunHa’nın vücudunu kapladı. Onu göğsüne sardı ve her iki bedeni de yere attı.

 

“Aah!”

 

Motosiklet kabaca kaldırımda frenledi. EunHa aniden kalktı, tamamen sersemlemişti. Gözleri tamamen açıkken, KyungHyun onu sert bedenine geri çekip hareket edememesi için onu kucakladığında, kaçmak üzereydi.

 

Vrooooom!

 

Motosikletin motoru, saldırmaya başladığında tekrar gürledi. Tekerlekler, etrafında dönerken kabaca yere kazınmıştı. Islak çamur sıçradı.

 


Ç.N: Ahhh yine 25 sayfalık bir bölüm. Bu novel çok yorucu ama buna değer. Yarın bölüm atamayacağım sanırım...



Önceki Bölüm | İçindekiler | Sonraki Bölüm


  

Yorumlar